Yeryüzünde ihtilâl, insanoğluyla beraber başlar.
Yirmibirinci Asra doğru dünyaya sığmayacak kadar ürediği görülen insanoğluna, en başta, doğrudan doğruya ilk insan, babasız ve anasız Âdem Peygamber, ilk tevhid ve hakikat vahidini temsil edici nirengi noktasıdır. İnsanoğlunun, üreyişinde kendisinden hiza ve istikamet alacağı ilk müspet ve hak kutup…
Adem Peygamberde ilk insan ve resul birleşiyor. İnsan, Allah’ın habercisi ve Allah ile kaim hakikatin arayıcısı olarak dünyaya ayak basıyor. Ondan sonra da bu hizayı ve istikameti bozacak soyu ve koluyla insanoğlu başlıyor.
•
Böyle!… Âdem Peygamberden sonra, bu ilk müspet ve Hak kutba karşı insanoğlunun menfî ve fesatçı tarafı harekete geçecek, müspetle menfî arası bir nevi elektrik cereyanı doğacak ve iki taraf arası boğuşma, mânalar âleminde şimşekler çizerek ve yıldırımlar düşürerek, madde plânını da gümbürdeterek ve hoplatarak, ihtilâl denilen keyfiyeti zuhura getirecektir.
İnsanoğlunun müspet ve hak mukabili menfî ve fesatçı tarafı… Bu ikiliği, ruha karşı nefs diye ele alabiliriz. İhtilâl denilen keyfiyeti de, tek insandan en kalabalık topluma kadar bu iki kutup arası birbirine çullanma, birinden öbürüne karşı ayaklanma diye tarif edebiliriz. Esas budur; gerisi de sayısız bahane…
•
Kur’ân bize öğretiyor ki, Allah, yeryüzüne hükmedici, eşya ve hadiseleri tasarrufla vazifeli bir varlık yaratacağını meleklere bildirince, onlar, dünyada fesat çıkaracak ve kan dökecek bir mahlûka mı vücut verileceğini sordular; oysa meleklerin kendisini tevhid ve tenzihten başka bir şey yapmadıklarını söylediler ve Allahtan “ben sizin bilmediğinizi bilenim!” cevabını aldılar.
Böylece insan, biri ulvîlerin ulvîsine, öbürü de süflilerin süflisine namzet ve kalbin hakikatinde birleşik ve toplu iki zıt taraf halinde yaratıldı; ve Kur’an hükmünce bu eşsiz kıvam içinde vücut bulduktan sonra kutuplardan birinden birini gerçekleştirmek üzere “sefillerin en sefili” olan âleme indirildi ve ihtilâl zemini açılmış oldu.
•
Bir bünyenin, kendi içinde, kendi öz nizamını sarsıcı ve yeni bir nizama yol arayıcı her hareket, ihtilâldir ve bu davranış, içi beşeriyet kadar kalabalık tek fertten, üç beş kişilik aileye, sekiz on ailelik kabîleye ve koskoca cemiyete, hâsılı topluluk belirten her varlığa kadar, esasta ve mücerrette birdir.
Şu var ki, üstün mânasiyle inkılâp vasıtası ihtilâl, vasıtalık ettiği gayeye göre kıymetlenir. Gaye, ulvîlerin ulvîsi Allah yolu olunca da, yığınların bazen hiç ve bazen hep, bazen bâtıl ve bazen hak yüzünden birbirine girmesinden ibaret vasıtayı müstakil değer kabul etmez. Vasıtayı hangi şekilde bulursa onda kullanır ve inkılâp ismini alır.
Bu mânada resuller ve nebîler, âdi anlamiyle ihtilâlci olmaktan münezzeh, en üstün ve erişilmez çapta inkılâpçıdırlar. Alelade inkılâpçılara kıyasla onlara “mutlak inkılâpçılar” demek gerekir.
İşte bu ölçüler çerçevesinde ihtilâli, mutlak inkılâp cephesiyle resuller ve nebilerden başlatırken, yeryüzünde ve insanoğlunun hayatında ilk fesat ifadesi olarak, Adem Peygamberin iki oğlu Hâbil ve Kaabil’e iliştiriyoruz.
Ötesi, insanoğlunun hak gördüğü ve bildiği yollardaki ayaklanışlarından, tarihin şahitliği altında romanımsı hikâyelerdir ki, bu cazibeli hikâyelerden gerçek gaye, mâna, ilim ve usûl bakımlarından alınabilecek dersler, hak ve hakikat bağlılarına en faydalı iş ve hareket kültürünü aşılayabilir. Onları da kendi oluş plânlarında büyük, orta ve küçük olarak sınıflandırıyor, ayrıca “kırıntı ihtilâl” teşhisi altında ve birkaç satır içinde miskin ve mânâsız hareketleri de gözden kaçırmamayı lüzumlu buluyoruz.
•
Ezelden ebede doğru kabarıcı sahilsiz insanlık denizinin, kâh hak, kâh küfür, korkunç çalkantılarını resmeden ihtilâl, Allah’ın insana biçtiği memuriyeti bilenlerce ne kadar manalıdır!
İnsan, nefsinde ve cemiyetinde, kendi ölçüsüne göre aradığı cennetin engellerine karşı daima ihtilâl halindedir.
Ortalık mahşer gibi…
Kim buranın sahibi,
Kimlerin düğünü var?
Güneş batan bir bayrak;
Şu kıpkızıl ufka bak,
Ana baba günü var!
20 Ağustos 2013 Salı
İnanmak ve Sevmek / Nurettin Topçu
Yalnızız/ Peyami Safa
arşı geç, ferşi atla, sidreyi
gör ne var maverada ibrethiz..."
Katre-i Matem / İskender Pala
Güneşe bakınca ağlayan biri
Gönüller avcısı güzel bir dilber yaşardı. Gül bahçesi onun yüzünü görse hasedinden kan tere batardı. Bahar günlerinde bir gezintiye çıktı. Kırlarda bir gölgeliğin altına oturdu. Işığı her yanı aydınlatıyordu. Güneş bulutla örtülebilir mi; o da öyleydi?
Oradan bir süvari geçti. Güneşi bulutsuz gördü. Işığına tutuldu, ağladı, yandı yakıldı. Kimsenin öğüdüne aldırmıyor, kavuşmaya da çare bulamıyordu. Günün birinde talih ona yardım etti. Yine bir kırda karşılaştılar. Lakin bu sefer şiddetli bir yağmur başladı. Tesadüf bu ya, ikisi aynı çadırın altına sığındılar. Sonra iki susamış kilim altına girdi. O sırada herkes “ Ya Rab! Dindir yağmur!” diyordu. Bunlar ise “ Allah’ım! Rahmetini devamlı kıl!” demekteydiler. Aşkın duası ise hepsinden öteydi: “Artır Allah’ım, rahmetini arttır, şimdi gemimi yüzdürme zamanı. Bu yağmur mahşere kadar yağsa, kıyamet neşeyle kopar Allah’ım, o saadeti bana nasip et!..”
Gönüller avcısı güzel bir dilber yaşardı. Gül bahçesi onun yüzünü görse hasedinden kan tere batardı. Bahar günlerinde bir gezintiye çıktı. Kırlarda bir gölgeliğin altına oturdu. Işığı her yanı aydınlatıyordu. Güneş bulutla örtülebilir mi; o da öyleydi?
Oradan bir süvari geçti. Güneşi bulutsuz gördü. Işığına tutuldu, ağladı, yandı yakıldı. Kimsenin öğüdüne aldırmıyor, kavuşmaya da çare bulamıyordu. Günün birinde talih ona yardım etti. Yine bir kırda karşılaştılar. Lakin bu sefer şiddetli bir yağmur başladı. Tesadüf bu ya, ikisi aynı çadırın altına sığındılar. Sonra iki susamış kilim altına girdi. O sırada herkes “ Ya Rab! Dindir yağmur!” diyordu. Bunlar ise “ Allah’ım! Rahmetini devamlı kıl!” demekteydiler. Aşkın duası ise hepsinden öteydi: “Artır Allah’ım, rahmetini arttır, şimdi gemimi yüzdürme zamanı. Bu yağmur mahşere kadar yağsa, kıyamet neşeyle kopar Allah’ım, o saadeti bana nasip et!..”
Oğuz Atay
Marcel Proust
18 Ağustos 2013 Pazar
Jean Paul Sartre
-Bu kalabalık ne?
-Bu kalabalık her zaman var. Ancak, kaydınız yapılmış olduğu için ölüleri görebiliyorsunuz.
-Onlar dirilerden nasıl fark ediliyor?
-Çok basit: Diriler daima telaşlıdır."
NURETTİN TOPÇU
Bilgi kalbe diken olduktan sonra, dikenden sakınan gül olmak daha iyi idi. Vay güllerle, ağaçlarla, kurtlarla, kuşlarla konuşamayanların haline! Rüzgarların, derelerin ve dağların dilinden anlamayan, cehennemi uzak bir akıbette aramasın sakın. Kalbin emirleri bir zorbadan, bir zenginden, bir hasetten alınır mı sanırsın? Onun emirleri nazenin bir ağaçlan, hıçkıran bir kuştan, ağlayan bir dereden alınır."
Ahmet Hamdi Tanpınar / Bir Kültür Bir İnsan Turan Alptekin
s.164
Desem Öldürürler Demesem Öldüm / İsmet Özel
Sezai Karakoç
Yine akşam oldu,
Yalnızlık omuzlarıma çivisini çaktı yine,
Uzaklık aynı gerçi,
Heryerdeyken olan uzaklığın pek değişmedi,
Yine akşam oldu orda olduğu gibi,
Görebiliyorum seni burdan da,
Aynısıydı ordayken de,
Uzaklıktan korkmuyorum belki de,
Orada da aynıydı uzaklık gerçi
Donuklaşmış oldu artık bu,
Bir o kadar da hüzünlü romanlar gibi,
Galiba ben baştan kaybetmişim,
Belki de ben baştan kazanmışım, insanlık kaybetmiş...
Cahit Zarifoğlu
ANILAR DEFTERİNDE GÜL YAPRAĞI
Anılar Defterinde Gül Yaprağı
Gibi Unutuldum Kurudum
Başıma Düştü Sevda Ağı
Bir Başıma Tenhalarda Kahroldum.
Sen Kimbilir Rüzgarlı Eteklerinle Kimbilir
Hangi İklimdesin
Ben Sensiz Bu Sessizlikle
Deliler Gibiyim
Sensiz Bu Sessizlikle.
Ayrılıkla Başım Belada
Gözlerini Çevir Gözlerime
Yoksa Ben
Sensiz Bu Sessizlikle
Deli Gibiyim
Sensiz Bu Sensizlikle.
Anılar Defterinde Gül Yaprağı
Gibi Unutuldum Kurudum
Başıma Düştü Sevda Ağı
Bir Başıma Tenhalarda Kahroldum.
Sen Kimbilir Rüzgarlı Eteklerinle Kimbilir
Hangi İklimdesin
Ben Sensiz Bu Sessizlikle
Deliler Gibiyim
Sensiz Bu Sessizlikle.
Ayrılıkla Başım Belada
Gözlerini Çevir Gözlerime
Yoksa Ben
Sensiz Bu Sessizlikle
Deli Gibiyim
Sensiz Bu Sensizlikle.
13 Ağustos 2013 Salı
Şükrü Erbaş
"..Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil
dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? Kim ne diyebilir ki?.."
Milan Kundera
Yahya Kemal Beyatlı
Uğramam bahçelerin semtine, gülden yandım."
Unutuş Ve Hatırlayış/ Sezai KARAKOÇ
Cahit Zarifoğlu
Öncü havalanmak üzre
Şehri gelen bir mevsime bırakıyorlar
O vapur hala hınca hınç
Kimbilir herbiri hangi dünyaya sağır"
12 Ağustos 2013 Pazartesi
Aşık Sümmani
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Bilirim güldürmez devri alemde
Bir günümü yüz bin zara yazdılar
Bulmadık şadlığın iradesini
Çekerim bu gamın ziyadesini
Herkes dosta verdi ifadesini
Bizimkini rüzigara yazdılar
Aşk benimle eyler daim kıl ü kal
Daha sabretmeye kalmadı mecal
Derdim taksimdara kıldım arzuhal
Dedi ki öz bahtın kara yazdılar
Gönül gülşenimde har oldu deyi
Hasretlik cismimde var oldu deyi
Sevdiğim sevdiğin pir oldu deyi
Erbabı garezler yare yazdılar
Dünyayı sevenler veli değildir
Canı terkedenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hali değildir
Her birini bir efkara yazdılar
Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yadlar gezer yarin vilayetinde
Herkes diyarında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazdılar
Kadrimi bilmeze eyledim minnet
Derdimi artıran görmesin cennet
Sarraflar verdiler yari bin kıymet
Benim kıymetimi nere yazdılar
Döner mi kavlinden sıktı sadıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydına geçti bunca aşıklar
Sümmani’yi derkenara yazdılar
Edip Cansever
Benim sözlerim eskidi
Onunki de eskidi
Zaten kelimeler sonludur
Öyle değil mi.."
Peyami SAFA
Kemâle ve Allah’a çıkan yol budur,amenna!..
23 Aralık 1941
Tasvir-i Efkâr
20.Asır Avrupa Ve Biz
Güvercin Gerdanlığı: Sevgiye ve Sevenlere Dair İbn Hazm
Aşık, kendi şahsiyetini karakterini sevdiğinin karakterine zorla bağlar.
Nice hırçın, söz anlamaz,, dik kafalı, inatçı, gururlu, huysuz kimseler aşk rüzgarlarını içlerine çeker çekmez aşk denizine daldılar, içinde dolaştılar.
Bükülmez huyları yumuşadı, zorlukları kolaylaştı; keskin bıçakları köreldi; kibirleri alçakgönüllülüğe dönüştü...''
Cemil Meriç
Evet İsyan / İsmet Özel
vurulsun kösleri şu gâvur sevdamızın
vursun isyanın bacısı olan kanım karanlığa
Zülküf de vursun.
Yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın sevdiğim.
2 Ağustos 2013 Cuma
Murathan Mungan
gözlerimiz erişemez birbirine
zaman böyle zaman
gece böyle gece
kuzey denizlerinin soğuğunda
sis içinde
bir efsane
ya da hilesiz kervanlarla
birbirine bağlanan
çöl sadeliğinde
ikimiz de safkan biliyoruz
hiçbir şey olamaz aramızda
bakışmaktan başka
yirmi yıl kaç mil eder
uzaklığımıza..
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Gök yüzünden benim hisseme düşeni ver
Altına dilediğim gibi ömrümü sereyim
Mendil kadar olsun tarlamı ayır
Beni doyuracak ağacı göster.
Rabbim! İnsan oğullarından çektiğim yeter
Yalnız senin ellerin gezinsin ömrümde
Beni yalnız sen mahkum eyle sen azat
Ve yalnız sen canımı iste benden ki
Nereye saklayacağımı şaşırmadan vereyim.
Turgut Uyar
ölçeği sevgi olan bir harita
bir yapıda kendiliğinden bir tuğla
sular sıçratıyordum etrafa
üstümü başımı ıslatıyordum
gemilere biniyordum durup dururken
ama gemiler kalkmıyor
üstüm başım ıslanmıyor o başka
insanın kendini bir kentte sanması
denizaltında bir ülkedir
katlanır bükülür kıvrılır durur
aşkın başı hoş değil zamanla
çünkü ellerim ayaklarım suda
ellerim ayaklarım suda
su ellerimde ayaklarımda
oh dünya dünya dünya
biliyor musun
ağustos çok yakışıyor sana.."
Haydar Ergülen
Kendini de benimle üzme
Sözümüzü üşütme
Fazla açılma benden
Çok açılma bana da
Kendine de fazla açılıp da
İçine düşme
Geçmişe gül gönder
Unutma
Anılar da su ister
Anılara iyi bak
Bana bak
Beni tut
Bana tutun
Beni orda burda
Beni şunda bunda
Unutma
Bak..
Jurnal 1/Cemil MERİÇ
Jurnal II/Cemil MERİÇ
Kültürden İrfana/ Cemil Meriç
İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. Tecessüsü madde dünyasına çivilemeyen, zekâyı zirvelere kanatlandıran, beşerîyi ilâhi ile kutsîleştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. İslâm, insanı parçalamaz. İrfan, kemâle açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Batı'nın "kültürlünde bu zenginlik, bu ihtişam, bu hayata istikamet veriş yok. İrfan bir mevhibedir. Cehitle gelişen bir mevhibe. Kültür, katı, fakir ve tek buutlu bir lâfız. İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür. Kültür, homo ekonomikus'un kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal. İrfan, dinî ve dünyevî diye ikiye ayrılamaz. Yani her bütün gibi tecezzi kabul etmez.
Cemil Meriç İle Sohbetler / Halil Açıkgöz
BİR FACİANIN HİKAYESİ / CEMİL MERİÇ
Cemil Meriç
Ahmet Hamdi Tanpınar
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır,
Yalnızlığın peşinde kuvvet..
Evet nihayet
bir adın kalmalı geriye,
Bir de o kahreden gurbet..
Beni affet
Kaybetmek için erken,
- sevmek için çok geç..
Huzur/Ahmet Hamdi Tanpınar
Hapishanelere bakın, mahkeme zabıtlarını, günün olanını bitenini ince satırlarla bir köşeye kaydeden gazete koleksiyonlarını karıştırın, daima bir gün kendi saadet yükünü taşımaktan bıktığı için bir tarafa atılıvermiş biçareleri görürsünüz.’’
Günlüklerinin Işığında Tanpınar'la Başbaşa
Çağ Ve ilham II / Sezai Karakoç
Yüreğinde aşk ve sevgi taşımayan insanlar,yeni bir dünya kuramazlar.
Acıma,sevginin çocuğudur,zulümse katili.
Uyandırılmış insan yetileri,sevgi toprağına kök salmazsa,onlardan kısa zamanda ‘şer çiçekleri’ boy gösterir.
Sevgisiz uygarlık,zakkum ağacı gibi,insanlığa kötülükler yemişini verir.
Sevgi kurtaracaktır dünyayı,insanlığı,Tanrı sevgisiyle kenetlenmiş sevgi demeti.
Hasedin,çekememezliğin kökünü kurutan sevgidir.Affeden,bağışlaya
Sevgi bir zafer kutlamasıdır.
Feragat ve fedakârlıklar çilesine,insan,ancak,sevgi
Sevgiyle aşılır bu dünya.
Evet!İnsan,gerçek sevgiye ulaşabilmek için önce kendini sevmekten vazgeçmek zorundadır.
Sevgi aptallık değildir;zekâyı aşan bir zekâ,duyguyu aşan bir duyarlıktır..
Hile sevgiyi yenemez,sadece kendini yener.Riya sevgiyi örtemez,ancak kendini örter. Kuvvet, sevgiyi deviremez,ancak kendini devirir.
Tutunamayanlar / Oğuz Atay
Cahit Zarifoğlu
Yalnız göğsüm değil
Hayat var kaçıp bıraktığım zamanlarda da
Ölmek koşup varmak mıdır oralara"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)