16 Kasım 2013 Cumartesi

Yazarlar,Sanatçılar,Meşhurlar / Peyami Safa

Fransız orduları Ren Nehri üzerindeki köprüleri atmaya bile imkan bulamadan çekilirken
Fransız Başvekili şu beyanatta bulunmuş:
- Düşman ilerliyor,Paris ve vatan tehlikededir.Size verilecek hiçbir iyi haberim yok.Yalnız bir müjdem var.Pascal’ın,Moliere’in,Racine’in ve bütün Fransız büyüklerinin eserleri muhafaza altındadır.
….Fransız Başvekilinin sözü,onu anlamayanlara bir ümitsizlik hezeyanı gibi görülebilir.Fakat Fransa’yı kurtaran bu müjdedir.Düşman yıldırım hızıyla gelirken,ilk işi büyüklerinin eserlerini muhafaza olan bir millet için kurtuluş muhakkaktır.Çünkü manevi varlığının temeli muhafaza altındadır.

Sezai Karakoç

Onurumuz, sadece dış ve şekil planında değil, asıl "iç" planda, "öz"de zedenlenmiştir. Batı, asil ruhumuzu hedef almıştır, yoksa sadece, şeklimizi ve kılık kıyafetimizi değil. Asıl yıktığı "iç"imiz, "öz"ümüzdür. Ve bu yıkım, o kadar şiddetli, temelli ve köktendirki, tüm yitirilmiş, yasaklanmış şekillerimiz, biçim ve suret ifadelerimiz...

Ahmet Hamdi Tanpınar

Bir adın kalmalı geriye,
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır,
Yalnızlığın peşinde kuvvet..
Evet nihayet
bir adın kalmalı geriye,
Bir de o kahreden gurbet..
Beni affet
Kaybetmek için erken,
- sevmek için çok geç..

Sarnıç / Sait Faik Abasıyanık

Önümüzdeki hayat... Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu.


Katre-i Matem / İskender Pala

Güneşe bakınca ağlayan biri

Gönüller avcısı güzel bir dilber yaşardı. Gül bahçesi onun yüzünü görse hasedinden kan tere batardı. Bahar günlerinde bir gezintiye çıktı. Kırlarda bir gölgeliğin altına oturdu. Işığı her yanı aydınlatıyordu. Güneş bulutla örtülebilir mi; o da öyleydi?
Oradan bir süvari geçti. Güneşi bulutsuz gördü. Işığına tutuldu, ağladı, yandı yakıldı. Kimsenin öğüdüne aldırmıyor, kavuşmaya da çare bulamıyordu. Günün birinde talih ona yardım etti. Yine bir kırda karşılaştılar. Lakin bu sefer şiddetli bir yağmur başladı. Tesadüf bu ya, ikisi aynı çadırın altına sığındılar. Sonra iki susamış kilim altına girdi. O sırada herkes “ Ya Rab! Dindir yağmur!” diyordu. Bunlar ise “ Allah’ım! Rahmetini devamlı kıl!” demekteydiler. Aşkın duası ise hepsinden öteydi: “Artır Allah’ım, rahmetini arttır, şimdi gemimi yüzdürme zamanı. Bu yağmur mahşere kadar yağsa, kıyamet neşeyle kopar Allah’ım, o saadeti bana nasip et!..”

10 Kasım 2013 Pazar

Sümmani

Kime sual edem kimden öğrenem
Göstere cananın yol kapısını
Cananım var iken ben kime gidem
Canandır gösteren mal kapısını

Bir dilber sevmişim göze görünmez
Bahçıvansız bağın gülü derilmez
Yağma yoktur sır şehrine girilmez
Girmek ister isen bul kapısını

Divaneler kendi kendin öğerler
Nihayet huzurda boyun eğerler
Şüphe yoktur gelir kapın döğerler
Eğer döğmüş isen el kapısını

Sümmânî'yi kayır girdiği rahtan
Asla ayrılmadı hicrandan ahtan
Her ne ister isen iste Allah'tan
Derde deva umma kul kapısını

Franz Kafka



‘’Önümde dursan ve bana baksan; içimdeki acılar hakkında ne bilebilirsin ki; ben seninkiler hakkında ne bilebilirim ki? Ve ayaklarına kapanıp ağlasam ve anlatsam; sana cehennemin sıcak ve korkunç olduğunu anlatsalar; benim hakkımda cehenneme ...ilişkin bildiklerinden daha fazla bilecek misin? Bu yüzden bile biz insanlar cehennemin kapısının önündeymişiz gibi birbirimizin karşısında o kadar saygılı, o kadar düsünceli, o kadar sevgiyle durmamız gerek.’’

Karamazov Kardeşler / Fyodor Dostoyevski

"İnsan için vicdan özgürlüğü kadar çekici, ama o kadar da azap verici şey yoktur."

İSLAM VE İNSAN MEVLANA VE TASAVVUF / Nurettin TOPÇU


Türlü sefaletlerle ihtirasların parça parça böldüğü hasta bir vücudu andıran İslam dünyası, en bedbaht devirlerinden birini yaşıyor ve her islam memleketinde ruhlar birbirinden ayrılmış, birbirlerine saldırıyorlar. Her sene yüzbinlerce ziyaretçi ile dolan Kâbe'nin etrafında ruh birliği ve beraberliği meydana gelemiyor. Bunun sebebi, ne siyasi, ne iktisadi ve esasında ne de ilmi ve fikrîdir. Bu halin sebebi, İslam'ın temeli ve Kur'an'ın özü olan ahlakın kaybedilmiş olmasıdır.

Cemil Meriç - Bir Facianın Hikayesi

Abdülhamid katiyen zalim değildi. Adına ve hatırasına eklenen “Kızıl Sultan” lâkabı tarihin en büyük yalanı. Boğdurulup yok edilen devrimci talebeler masalı yalan, çuvallara dikilip Boğaz’ın sularına atılan saraylı kadınlar hikâyesi yalan! Tam tersine... Abdülhamid şiddetten nefret ederdi. Tahammül edemezdi kan akmasına, maddî eza duyardı. Nefret ederdi darağacından. Affetme salahiyetini her vesileyle kullanırdı. Hatta suiistimal ederdi. Nizamî muhakeme tarafından verilen idam hükümlerinin hemen hepsi otomatik olarak sürgüne tahvil edilirdi. Siyasî hasımlarına karşı başlıca silahı sürgündü. Ustaca derecelendirilmiş bir sürgün: Yemen veya Fizan’da gözaltında bulundurulmaktan tutunda Payitaht’tan az veya çok uzak vilayet veya kazalarda valilik veya kaymakamlığa kadar. Sürgüne yollanılan maaş alır, iaşe ve ibatesi temin edilir ve daima Payitaht’a dönmek ümidini muhafaza ederdi. Çok defa efendi olarak gidilir, bey olarak dönülür, paşa olarak dönülürdü. Belki bu da bir hesaba dayanıyordu.
Abdülhamid’in ayırıcı vasfı trimetrik (düzenleyici) olmaktır, kombinezonlara bayılır, kesin çözümlemelerden hoşlanmaz. Hiçbir bağlılığı önceden reddetmez, sönmez bir kin tutuşturmak istemez. Şiarı: korksunlar ama nefret etmesinler. Bir kelimeyle faydacı ve şüpheci. Ne var ki, bu vasıflarının altında hakşinas ve âdil bir hükümdar saklıdır. Tebaalarının - siyasî olması da- medenî haklarına saygılı herkesin mülkiyet hukukuna riayetkâr bir padişah. Uzun süren saltanatı boyunca, makamından faydalanarak meşru olmayan bir kazanç elde etmeğe kalkıştığı veya birinin rızası hilafına ve kanunî bir tazminat ödemeden malını gasp ettiği görülmemiştir. Demek ki, munsif ve âdil oluşunu sadece hesaba ve sadece politikaya atfetmek doğru olmaz.

3 Kasım 2013 Pazar

Turgut Uyar

Bir kez yolda karşılaşalım, onunla da avunacağım.
Adımı sesinde duymaktan vazgeçtim, sesini duysam susacağım.

Beşşehir/Ahmet Hamdi Tanpınar


‘’İnsan kaderinin büyük taraflarından biri de, bugün atacağı adımın nereye götüreceğini bilmemesidir.’’ s .196

Benlik / Oruç Aruoba


‘’Oysa, düşlerimi gerçekten gerçekleştirmeye cesaretim olsaydı, beklemektense, işe girişip, en azından, başarısız da olsam, gerçek ve evet hakedilmiş bir yıkıma ulaşabilirdim; ya da, korkaklığımı açıkça kabullenerek, gerçeklere boyuneğip, düşlerimi bir kenara atabilir; o zaman da, gene hakedilmiş bir lanetlenmeyi gerçekten yaşayabilir; sonunda da pısırık ve sessiz bir ölüm bulabilirdim
İkisini de yapmadım
Böylece ortada bıraktım kendimi..’’

Abide Şahsiyetler / Samiha AYVERDİ

‘’Şu bir tarihi hakikattir ki XII. Asır Anadolu’sunun kanlı ve buhranlı coğrafyası üstünde Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Yunus Emre gibi rehber ve önden gidici insanlar olmasaydı belki de dünyaya parmak ısırtan bir Osmanlı medeniyet ve hakimiyeti de olmazdı. Şuna da inanmak yerinde olur ki, Fatih Sultan Mehmed'e gemilerini karadan yürüttüren, Yavuz Sultan Selim'e ordusunu geçit vermez dağlardan, kervan geçmez çöllerden aşırtan, Varna'ları, Kosova'ları, Mohaç'ları meydana getiren ve halkı fütuhat kadar medeniyet ufuklarında da seferber eden, hep o büyük velilerden sızıp kütlelerin kanına canına karışmış olan bu müşterek iman ve idealdir."

Cemil Meriç

“Aydın olmak için önce insan olmak lâzım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur; maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: ‘uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat, hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.”

İsmet Özel


"Şimdi kriz dönemindeyiz. 40 yıldır Turgut Uyar’ın “Çıkmazın Güzelliği” yazısından itibaren bir kriz yaşıyoruz. Çıkış mümkün mü? Ya çıkmaz sokağın duvarı delinecek ya da çıkmaz arkaya alınıp dönülecek. Krizdeki hasta ya mezara yön tutacak ya da kapıya doğru. O kapı Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin’in açtığı kapıdır. Biz o kapıdan kimbilir nerelere çıkacağız. Itri’nin Nefi’nin yaptıklarını anlamadan milli bir hareket yürütemeyiz. Bunlar, ufukları ait oldukları insanların, milletin akıbetiyle belirlenmiş insanlardı."


2 Kasım 2013 Cumartesi

Yüz Aşk Sonesi / Pablo NERUDA

Sen ve ben yazgılıydık sevdalanmaya 
Nice erkek nice kadın arasında.. 

Cahit Zarifoğlu

ANILAR DEFTERİNDE GÜL YAPRAĞI

Anılar Defterinde Gül Yaprağı
Gibi Unutuldum Kurudum
Başıma Düştü Sevda Ağı
Bir Başıma Tenhalarda Kahroldum.
Sen Kimbilir Rüzgarlı Eteklerinle Kimbilir
Hangi İklimdesin
Ben Sensiz Bu Sessizlikle
Deliler Gibiyim
Sensiz Bu Sessizlikle.

Ayrılıkla Başım Belada
Gözlerini Çevir Gözlerime

Yoksa Ben
Sensiz Bu Sessizlikle
Deli Gibiyim
Sensiz Bu Sensizlikle.

Tutunamayanlar/Oğuz Atay

Herkes geçer diyor, geçer mi Olric?…Herkes ne bilir acımı, herkes ne bilsin acımızı!…Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım. Ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz Olric…Evet efendimiz. Bana katıldığını bilmek güzel..Arada ses vermen güzel ; içimin sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan…!

Varolma Savaşı - 1 Sezai Karakoç

‘’Gerçek aksiyon, meydanlarda yapılan şamatalar, bağırışlar, yürüyüşler, duvarlara ve yerlere yazılar yazmalar ve daha kötüsü tabanca patlatmalar, kavga döğüşler değildir. Gerçek aksiyon, inanç, ahlak, düşünce, bilim ve sanat planında ortaya konan, uzun çalışmaların ve süreli sabırların yemişi eserler, durumlar ve oluşumlardır. Yeni bir insan tipini doğurmaktır. Asıl aksiyon, çok bilinçli, bilgiyle yüklü, kültürle güçlenmiş, disiplinli ve uzak görüşlü davranışlardan doğar.’’

Peyami SAFA

Aynı kitabı birkaç defa okumak, ayrı ayrı birkaç kitap okumaktan daha faydalıdır. Çünkü okumakta gaye müellifin ne düşündüğünü anlamaktan ve bir şey öğrenmekten ibaret değildir.Kitapla okuyucunun zekası evlenmeli, mahsul vermelidir.
(Yedigün,20 Eylül 1938)

Türkiye'nin Maarif Davası-Beklenen Gençlik- Nurettin Topçu

Bugün artık kutsallaştırdığı uzvi yapının sakat sinirleriyle kıvranan nesli tedavi için,tam hastalığın bulunduğu yerden işe başlamak lazım geliyor.Uzviyetten ilme,ilimden felsefeye,felsefeden sanata ve ahlaka ve nihayet dine yükselmemiz lazımdır.Böyle adım adım yürüyüş,hasta,hemde şaşkın bir nesli ALLAH'a götüren yolda yeniden canlandırabilir.Bu iş bir maarif işidir ve bir neslin kurtuluşunu ancak maarifinin yükselmesinde aramak lazımdır.