23 Ağustos 2012 Perşembe

Haydar Ergülen

Birini mi bekliyorsun bu parkta?
-sevgilimi sevgilim,geçti bütün ayrılıklardan da
Geçmedi bu parktan.

İskender Pala

"Fuzuli aşkı anlatırken hep acıdan, elemden, ayrılıktan,
yanmaktan,parçalanmaktan bahsediyordu. Aşk ayrılığının bir azap
olduğunu söylüyor, sonra da azabın 'a-z-b' kökünden türediğini, bunun da
'lezzet' demek olduğunu söylüyordu. Demek ki a
şkın azabında bir lezzet
vardı ve dertleri zevk edinmeyince aşkın tadı çıkmıyordu."

Tazarrunâme / Sinan Paşa (1440-1486)

Ey Melikimiz ve Padişahımız olan Rabbimiz ! Sen öyle bir Evvel’sin ki; Sana ibtidâ (başlangıç) yok…Ve Sen öyle bir Ahîr’sin ki;Sana intihâ ( son bulma) yok…

Sen öyle bir Zâhir’sin ki; kimse ne yaptığını ve ne ettiğini bilmez… Ve Sen öyle b
ir Bâtın’sın’ ki; kimse Sen’den gizlenemez…

Bir Hayy’sın ki; (öyle bir dirisin ki) bütün diriler hayatı Sen’den alır.

Bir Kayyum‘sun ki; cemi muhtaçlar hacet ve ihtiyaçlarını Sen’de bulur…

Bir Cebbâr’sın ki; “ İnnâ ceâlnâ fî ağnâkihim ağlâlâ… Yani, gerçekten biz kafirlerin boyunlarına lâleler (zincirli halkalar) geçirdik…” (Yasin Sûresi, Ayet: 8) zinciri ile cebbârların boyunlarını bağlamışsındır.

Bir Kahhâr’sın ki; ” Summe lakatağnamin hulvetin… Yani, hiç şüphesiz onun kalp damarlarını koparırdık…” (Hakka Sûresi, Ayet: 46) kılıcı ile kâahirlerin (zorbalıkla ve güçle üstünlük sağlayanların) cân damarlarını kesmişsindir.

Bir Sûbh-u Kûddus’sun ki; tesbihin için binlerce bin ak ve parlak özlü mücerred (soyut) rûhlar, ulvî merdivenlerle çıkılan yüksek kubbelere ve merak edilen yüksek semalarda dalga,dalga ve bölük, bölük durup, tesbih denizinde yüzücü ve cihânı temizlemekte gezici olup, sabahları; ” Venahnû sebbihû bi hamdik, Ve nukadisû leke… Yani, biz Sen’i hamdinle tesbih ve takdis ederiz..” (Bakara Sûresi, Ayet: 30)

Bir Vâhîd-i Ehâd’sin ki; tevhidin için yaratılmış her zerre ve denizlerdeki her katre, lisan-ı hâl ve delâlet-i ahvâl ile sanki konuşan bülbül olup derler ki; “Lâilâhe illellâhu vahdehûlâ şerîkeleh, lehul mulku ve lehul hamdu ve huve âlâ kulli şey’in kâdîr. Yani, Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur . O birdir. Ortağı yoktur. Mulk O’nundur. O her şeye hakkıyla kâdirdir.”

Yaşadığımız Günler / Rasim Özdenören

“İnsan, yapıp ettiklerini öylesine «süslü» görmeye başlamıştır ki, yalnız bu durum, onun kendi insani hakikatini görmesine başlı başına bir engel teşkil etmektedir. İnsan, bugün ulaştığı teknik başarıyla gözleri kamaşmış, kendine hayran olm
a psikozuna girmiştir. Tehlikeli bir narsizm yaşamaktadır. Yapıp ettiklerinin sadece dış görünüşüne bakan insan, bu görünüşün cafcaflı tezahürlerini başarı, hatta zafer sanmaktadır. Üstelik bu zaferi kendisinden sanmaktadır. Dolayısıyla kendisini «bir şey» sanmaktadır. İnsanın yaradılış olarak yüce bir varlık konumunu işgal ettiğini reddediyor değiliz. Fakat insanın gerçekten «aciz» bir yaratık olduğunu söylemek istiyoruz, insan «yaratış» olgusuna nisbetle bütünüyle aciz bir varlıktır. Yani yaratma, halk etme, yoktan var etme gücü yoktur. Narcissus, berrak suda kendi çehresinin hayalini görüp hayran olmuştu, onun kendini beğenmesinin içinde belki bir masumiyet yakalanabilir. Günümüz insanı ise, dünyanın bu günkü bulanık, vahşi yüzünde, kendi çehresinin masumiyetini görmüyor. Doğrudan doğruya kendi amellerini görüyor, onu da süslenmiş olarak görüyor. Dolayısıyla, kendisini yaratış olgusuna nisbet etmeye kalkışıyor. Onu, Müslüman olmaktan alıkoyan başlıca sebep budur, desek yeridir. Çünkü o, süslü gördüğü amelleri yüzünden kendisini tanrılaşmış vehmediyor. Yani kendini tanımaktan, insan olmanın hikmetini kavramaktan gitgide daha uzaklara düşüyor. Kendisinin tanrı olduğunu vehmeden insanın, kulluğunu idrak edebilmesi kolayca mümkün olmasa gerek.”

Görmek ve Fark Etmek /Alain De Botton

Kitapları başkaları yazmış olsalar da onlarda kendimizle ilgili bir şeyler buluruz, garip bir paradokstur bu. Kitaplar bize kendi hayatımızın fark edemediğimiz yönleriyle ilgili bir şeyler anlatırlar. Başka birinin kaleme aldığı bir kitapta
ki sözcükler, kim olduğumuzu ve nasıl bir dünyada yaşadığımızı tüm derinliğiyle kavramamızı sağlarlar. Örneğin; ben gençlikte karşılıksız bir aşka tutulmanın ne anlama geldiğini Goethe'nin Genç Werther'inden öğrendim. Politikacılarda ve reklamcılarda gözlemlediğim okumuş insanlara özgü ahmaklığın nasıl bir özellik olduğunu bana Flaubert'in Homais'si öğretti. Kıskançlık yüzünden perişan olduğumda ruhumda kopan fırtınaları Proust'un kaleme aldığı acı dolu bölümleri okuyunca anladım.

Şenlikli Toplum / Ivan Illich

Kütüphaneler kullanılmıyor; çünkü insanlar kendilerine "öğretilmesini" talep etmek üzere yetiştirilmiştir.

Milan Kundera - Ayrılık Valsi

Bu ülkede insanlar sabahlara saygı göstermiyorlar. Uykularını bir balta vuruşuyla kesen bir çalar saatle kendilerini kabaca uyandırıyorlar ve hemen uğursuz bir aceleciliğe bırakıyorlar kendilerini. Bir şiddet hareketiyle başlayan bir günün 
daha sonra ne olabileceğini bana söyleyebilir misiniz? Çalar saatlerinin her gün küçük bir elektrik şoku geçirttiği bu insanların başına ne gelebilir? Her gün şiddete alışıyorlar ve her gün zevki unutuyorlar. Bir insanın yaradılışını oluşturan, inanın bana, bu sabahlardır.

Turgut Uyar

sana olmayan özlem bir şeye benzemiyor

Fuzuli

Hâsılım yok ser-i kûyunda belâdan gayrı
Garâzım yok reh-i aşkında fenâdan gayrı.. 


(Ey sevgili) sokağının sonunda (yani senin yanına varmakla) belâdan başka elde edeceğim bir şey yok; aşkının yolunda yok olup gitmekten başka bir hedefim yok.

Cahit Zarifoğlu

İçimiz hep bir hoşçakal ülkesi.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Gül Yetiştiren Adam / Rasim Özdenören

‘’…Ağlamak…yalnız gözyaşı dökebilen insan anlayabilir bazı şeylerin hikmetini…
Ama insan her zaman ağlayamaz, diyor çocuk.
O zaman da ağlar gibi durmak gerekir.
Çocuk,anlayarak bakıyor dedesinin söylediklerine.
Biz hüzün peygamberinin ümmetiyiz,diyor dede,ağlayabilenler ağlar,ağlayamayanlar ağlar gibi yapar.
Ne güzel,diyor çocuk dedesinin başı üzerinde gezinen kuru parmaklarını yoklayarak ve ağlar gibi durup,dedesine bakarak.’’

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Bakanlar Ve Görenler / İsmet Özel

‘’Dünyaya bakmayı aşıp dünyayı görme noktasına ulaştığımızda neye talip olmamız gerektiğini anlarız.’’

Bakanlar Ve Görenler / İsmet Özel

İnsanla hayvan ve hatta bütün diğer mahlûkat arasındaki fark insanın teslim olma veya isyan etme arasında bir seçim yapabilecek durumda oluşu, bu seçmesine bağlı olarak da mükafat veya cezaya muhatap oluşudur. İnsanda bir emanet vardır, bu
emanet onun kul olmayı reddetmesini mümkün kılar. İnsandan başka yaratıklar teslimiyetten ve kulluktan vazgeçebilme imkânına sahip değildirler. İşte bu farkın dışında insanı ne attan ne de taştan ayrı mütalaâ etmenin gereği yoktur. Böcekler, balıklar, sürüngenler, kuşlar ve bütün diğerleri bizler gibi ümmettirler. İnsanı onlardan ayıran yalnızca bir “emanet”tir. Emanete ihanet etmek veya etmemekle insan öteki mahlûkattan ayrılır veya onlardan farkı kalmaz.


Ali Şeriati

'Artık cümle kuracak gücüm yok. Ah, inlemeye ne kadar da muhtacım! (...) Hayır, ben asla inlemem. Yüzyıllardır inlemek yeter. Ben haykırmak istiyorum. Bunu yapamazsam susarım. Suskun ölmek, inlemekten iyidir.' 

29. Sone / Shakespeare

bakışlarda küçümeyiş okuyorum 
yalnızım bedbahtım tesellisizim. 
gökler sağır sesim boğuk 
ve lanet okuyorum talihime 
kıskançlıktan kuduruyorum 
kiminin ikbalini
aczimden utanıyorum.
hazlarım iğrendiriyor beni.
o zaman sen geliyorsun aklıma
ve birden bire kanatlanıyorum bir tarla kuşu gibi mest
içim aydınlıkla doluyor yükseliyorum yükseliyorum
neşideler söylüyorum hayata
göklerin eşiğinden
bana ne toprağın çirkinliğinden
insanların zilletinden bana ne?
hatıran öyle sonsuz bir hazine
ve sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum!
en mağrur hakanların tacını
hor görüyorum

2 Ağustos 2012 Perşembe

İlhan Berk

Bırakalım harfler içini döksün. 

İlhan Berk

Nesneler yalnızdır mı diyorsun? 
Nesnelere bundan böyle yalnızlığı duyurmayacağım.
Söz.


İlhan Berk

Nerden başlasam yine oraya geliyorum. Ben. gidiyorum. Ölü­me, o büyük tümceye, çalışacağım.

İlhan Berk

Ben senin gözlerine dönmek istiyorum.Sonra da...Sonra diye bir şey yoktur.Tarih dışıdır,sonra.

Ben Aşkım / Cafer Turaç



Ben aşkım
fitarihinde muhtelif cömertlikler doğurdu beni
hayatın kıpırtısıdır yüreğimi kancalayan atılgan düşlerime
hiçbir kalemin çizemediği bir yeryüzüm var –saklıdır–
iyi hal üzre yoğunlaştıkça kalbim
ayın rahminde rahmana açılan eller benim elimse
aşkımı söylemeye bu can az gelir.

Ben aşkım
şair körfezime tabiat imge taşır ben ceylan adım
şiirim yılan kabuğunca soyunur suya nakşeder kuytulardan
usandıkça girerim kemik köprülerimin kıl besleyen evine
düşe-kalka tozuturum gövdemi sana karşı
okurum yastığıma yazılmış gül cengini kâlû belâdan beri
çavdar ekmeğine varınca bir sarı anka
çaprazlanmış bir aşkı yürürlüğe sokarım.

Ben aşkım
gümrah gözlerimde harfi harfine sen varsın
kıyamet arşivinde yağmurlanmış bu gözlerimde
çok muhacir olmuş süryani ilinde kıyama durmuş
utanmış arınmış yanmış velhasıl
ve benim kükremiş zamanımda ölçmüş kendini
bir nişan almış azrail örtülü namus gelincik
evcil tutmuş isyanları kendinde şahan kıymış
esmiş yemenlere eşkiya rüzgârlarla ve bana doğru
üç usul devenin ümmi çobanı aşkımın selâmı
veysel karani.

Ben aşkım
kimse dolduramaz bu fukara isteğimi karşılanmış sevdayla
zenci bir çocuğun göz aydınlığında kokar dururum
kokar dururum eğrelti kalmış yontulmamış zamanda
uçtukça havalandıkça bütün bu kuşlar ve aramakla sözlü ben
hamd ü senalarımı göklere düğümlerim
sevgilim bozdikenler içinde rüya yollayan hür ağzımla
bir akkuşun uçuşundan inanç emerim.

Ben aşkım
işte böyle bir tutam köz koyarken kalbime serinkanlı
ferah kentler adına hicretlerim gitgide çoğaldıkça
yakup bir gözde anneler anneleri hep bekledikçe varım
ve bütün yollarım hakka çıktıkça çekingen kırlangıçlar örneği
filintam elimde namlu kaldıkça
ben aşkım.

Ben aşkım
kardeşim söz atmış mercan benzerliklerle
çemrenmiş gömleğimde açık ve gerili pazım
bu uyanık göbeğim alanlarda attıkça
öpüşler kovalarken sizi inci kızlarım
demir atacağım bulutların ardından menekşeler kentine
umuda yakı yaktım
ben aşkım yavrum

Necati

Yâ Rab ol düşman bakışlu yara n'itdüm n'eyledüm
Sevdüğümden gayrı ol dil-dâra n'itdüm n'eyledüm

Ben gedâ bir kimsemin yatur itin kaldurmadum
Yar işiğinde olan ağyara n'itdüm n'eyledüm

Gül yüzine bakmadum şimşâdun adın anmadum
Ol kamer-ruhsâr ü hoş-ref tara n'itdüm n'eyledüm

Gûşe-i meyhanede geh mest oluram geh humar
Böylelikden zâhid-i hüş-yâra n'itdüm n'eyledüm

Altına aldı gam ü derd üstüme dönmez felek
Rûzigâr-ı zâlim ü gaddara n'itdüm n'eyledüm

Kaamet ü zülfe giriftar oldılarsa can ü dil
İtdilerdi buldılar bîçâre n'itdüm n'eyledüm

Âdem olmaz âdeme yakışmaz âdemden kaçar
Ben Necati ol perî-ruhsâra n'itdüm n'eyledüm

Nurettin Topçu

Âlemde ahlaktan daha güzel, daha gerçek bir şey yoktur.