Ya Melekler Olmasaydı?
Biz insanlar “daha var” diyoruz. Doğrunun hasına, güzelin
eksiksizine, haklının şaşmazına dokunmaklığımıza daha var.
Demeden edemiyoruz.
Ama bir yandan da, geç kalmayı kendimize yediremediğimiz
için; üstelik geç kalışımızın mazeretini kabul-edilmeye değer bile olsa
kendimiz beğenmediğimiz için “ vakit yok” diyoruz.
İndirgenemezi
isteyene kadar var bir şey. Onu henüz istemiyoruz. Kendimize tanıklık etmek
için ise kaybedecek vaktimiz yok.
Asıl ele geçirmek
istediğimize ulaşmadan kendimiz hakkında bir şey söylemek istemiyoruz. Oysa en
ufak kıpırdanışımız için bile “ilk ve son” bilgisine muhtacız. Tarih boyunca
geçtiğimiz yer küstah olmayan bir kahkahadır. Bir doygunluk şaşırtışı. Dayanma
gücünün gizli itirafı.
Neden gizli olsun bir itiraf? O bir dayanma gücüyse neden
kendinden emin olmasın?
Kötümser olabilecek yeterlikte deneyimimiz var. Bundan
bir doygunluk sağlıyoruz. Kendimizdeki şaşırma yeteneğini keşfettiğimizde ise
iyimserliğin kapısını ardına kadar açıyoruz. Devam edecek kadar dayanma gücümüz
olduğunu açıkça itiraf edemiyoruz. Çünkü bunun bir başkaldırıya dönüşmesinden
kaygı duyuyoruz. Tetikte olmayı feda edemediğimiz için güvenlikten feragat
ediyoruz.
İşte bu birbirini tutmaz parçalar arasındaki insicamı
sağlayan; varoluşumuzla konumuz arasındaki gerginliği istikrara dönüştüren
meleklerdir.
Melekler olmasaydı estetik arayışımız bizi sadece
cinayete sürükler, bütün bildiklerimiz ise vahşetimizi pek daha ilerilere
sürükler
iş bitiricilik
damgasını da ona ekler
Tir tir
titreyişimizi ortadan iki kutba böler
irdi der erdi der
ardı dar ordu dur boğum boğum
Pekiştirirdi.
Bitmiş hali ancak hesap gününde belli olabilecek ve
göründüğü kadarıyla tamamlanmamış bir tasarım diye algılayabildiğimiz
varlığımız-biz farkında olsak da/biz farkında olmadıkça-meleklerin desteğinden
an be an yararlanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder