21 Aralık 2012 Cuma

Altın Gözlü Kız / Balzac

''Vücudun görevleri konularıyla uğraşan bilginler aşkı doğa yasalarına dayanarak çabucak tanımlayabilirlerse de ruhbilimciler onu toplumun kazandırdığı bütün gelişmeler içinde gözden geçirmek istedikleri zaman açıklamakta hayli güçlük çekerler. Öyleyken, gene de aşk dininin bin bir mezhebi arasındaki çeşitli görüş ayrılıklarına rağmen hepsinin açıkça paylaştığı düz, keskin bir çizgi vardır: Tartışmaların eğip bükemediği bir çizgi ki, aşağı – yukarı bütün kadınlar gibi Langeais Düşes’inin de içine daldığı bunalım bu kuralın şaşmazlığıyla açıklanabilir: Sevmiyordu daha ü; onunki tutkuydu.
Aşkla tutku ruhun ayrı ayrı iki halidir ki ozanlarla, hayat adamları da düşünürlerle ahmaklarda birbirine karıştırırlar. Aşkta karşılıklı bir duygu birliği, hiçbir şeyin bozamayacağı bir sevinç duyma güveni, sürekli bir zevk alışverişi, kalpler arasında – kıskançlığı da dışarıda bırakmamak üzere- tam bir uygunluk vardır. Bu durumda, sevdiğini elde etmek bir araçtır, amaç değil. Birinin bağlılık göstermeyişi acı verir ama bağı koparmaz. Ruh ne ateşlidir ne de tedirgin; hep mutludur. Sonra, istek tanrısal bir üfürüşle zamanın bütün enginliğince bir uçtan öbür uca yayılınca zamanı bir tek renge boyar: Hayat tertemiz bir gökyüzü gibi masmavidir.
Tutku acı çeken bütün ruhların can attıkları aşkın, sonsuzluğunun göstergesidir. Tutku bekli de suya düşecek olan bir umuttur. Tutku hem acı çekme hem kendinden geçme demektir. Umut kalmadı mı tutku da kalmaz. Erkekler için de kadınlar için de kafalarında birkaç tutkuyu birden yaşatmak hiç de ayıp değildir. Mutluluğa doğru atılmak pek olağandır. Gelgelelim, hayatta bir tek aşk vardır.''

Hiç yorum yok: