21 Temmuz 2014 Pazartesi

Dücane Cündioğlu

"İkiye yarılmışlık.

Nedir bilir misin?

Bir yanda aklın, bir yanda kalbin.

Geçmişin ve geleceğin ortasında kalan zavallı bir şimdicik.

Mabedden içeri adım attığında ne hisseder insan, söyle, hiç bilir misin?

Secdeye başını koyduğunda?

Derken büyük bir alışveriş merkezine girdiğinde?

Koca bir cipin içindeyken meselâ, müziğin sesini açarken?

Hiç gördün mü onu, hani şu bir yandan sesi arş-ı a’laya çıkanı, öte yandan kalbi büzüştükçe büzüşeni?

İçine, daha da içine çekileni?

Bir elinde Kur’an, bir elinde ben, tam da ortasından yarılanı?

Gövdesi bir yanda, başı bir yanda, çarşının orta yerinde ayaklar altında sürüneni?

İnsanı.

Hiç gördün mü?

Ne yapacağını bilmez hâlde, kurban diye kendini sunarken.

Gözyaşlarıyla kendini iyileştireni. Hüzünle. Çaresizlik içindeyken. Ağlaya ağlaya kendi yaralarını kendisi saranı.

Değil meydanlarda, mescidde bile kıyam edemeyeni.

Ayağa kalkmak nedir bilmeyeni.

Secdeden başını kaldıramayan o zavallıyı.

Okuyanı. Hep okuyanı. İnsanı. Kendini.

Gördün mü hiç?

Kalabalıkların arasında yine kendisiyle konuşurken. Otururken, yürürken, koşarken, her daim bile isteye kendini unuturken?

Sordun mu ona, kimsin sen, dedin mi? Tuttun mu elinden, sildin mi gözyaşlarını? Başını okşayıp teselli ettin mi?

Taşradayım gelemiyorum yanına, diye özür diledin mi?

Bağışlanmak, bilir misin nedir?

VE dahî bağışlamak. Affetmek, görmemek değil, görmezlikten gelmek, ihmal etmek, bile isteye kül gibi savurmak günahları havaya, nedir hiç düşündün mü?"

Hiç yorum yok: