5 Ocak 2013 Cumartesi

Portekiz Mektupları’ndan…

''Düşün aşkım, öngörülerinde ne kadar yanıldın. Ah! Bahtsız! Sahte umutlarla hem beni aldattın, hem de kendin aldandın. Onca zevk düşü kurduğun bir tutku, artık senin için ölümcül bir umutsuzluktan, yalnızca onu yaratan yokluğun acımasızlığıyla karşılaştırılabilecek bir umutsuzluktan başka birşey değil. Ne? Zekâmın, bütün yaratıcılığına karşın yine de yeterince korkunç bir ad takamadığı bu yokluk, gözlerine bakmamı engelleyecek, öyle mi? Bebeklerinde onca sevgi okuduğum, içimi mutlulukla dolduran kıpırtılar gördüğüm, benim için her şeyin yerini tutan, tek kelimeyle bana yetip de artan o gözlere? Ne acı! Ya benim gözlerim; onlar da tek yaşam ışığından mahrum artık, yaşlardan başka birşeyleri kalmadı geriye, ben de sonunda uzaklaşmaya kesin olarak karar verdiğinizi öğrendiğim andan beri o gözyaşlarını dur durak bilmeden ağlamak için harcadım. Bu dayanılmaz ayrılık beni kısa sürede öldürecek. Yine de yalnızca sizin neden olduğunuz mutsuzluk bana çekici geliyor: Sizi gördüğüm andan beri yaşamımarmadağın olsa da, iliklerine dek yansa da, düşlerde ölünmediğini, insan iradesinin, saçmalığa, olabiliri yadsımaya, kendisinden gerçeğin yeniden yaratıldığı yalanın her tür dönüşümüne varıncaya dek etkili olduğunu bilir. Uyanır. Ortalıkta dolaşan tüm veba söylentilerini ve Doğu ülkelerinden gelen bir virüsün tüm türeme belirtilerini ülkesinden uzaklaştırma gücünü kendisinde bulacaktır. Otuz gündür Beyrut'tan uzak olan Grand-Saint-Antoine gemisi limana giriş izni ister. Prens, işte o zaman, halkın ve tüm çevresindekilerin saçma, aptal, zorba ve delice bulduğu o inanılmaz buyruğunu verir. Palaspandıras, kılavuz teknesiyle birkaç adamı bulaşıcı varsaydığı gemiye yollayarak Grand-Saint-Antoine'ın hemen çark edip kent dışına doğru yelken açmasını, yoksa top ateşine tutulacağını bildirir. Vebaya karşı savaştır bu. Zorba prens dolambaçlı yollara sapmıyordu. Bu arada, düşün kendisinde bıraktığı etkinin özel gücünü önemle belirtmek gerekir, çünkü bu etki, halkın alaylarına, çevresindekilerin kuşkularına karşın, yalnızca insan haklarını değil, insan yaşamına duyulan en yalın saygıyı ve her türlü ulusal ve uluslararası kuralları da hiçe sayarak buyruğunda sertçe direnmesini sağlamış, ölüm karşısında kurallar geçersiz kalmıştır. Ne olursa olsun, gemi yoluna devam eder, Livourne'a yanaşır ve Marsilya koyuna girer, burada gemidekilerin karaya çıkmasına izin verilir. Marsilya denizyolları, gemideki onca veba mikroplu yükün ne olduğu konusunda bir anı saklamamıştır. Tayfaların başlarına gelenler hemen hemen bellidir, hepsi de vebadan ölmemiş, çeşitli memleketlere dağılmışlardır. Grand-Saint-Antoine gemisi Marsilya'ya veba getirmedi. Veba oradaydı. Çok da azgın bir dönemindeydi. Ama yuvaları sınırlanabilmişti. Grand-Saint-Antoine'ın getirdiği veba Doğu vebasıydı, yerli virüstü ve salgının asıl korkunç yanı ve genelleşerek alevlenmesi, kente yaklaşması ve yayılmasıyla başlamıştı. Bu durum birtakım düşünceler esinliyor. Bir virüsü yeniden canlandırmışa benzeyen bu veba, tek başına da gözle görünür biçimden müydü zaten? Ama bütün bu hastalıklara sesimi bile çıkartmadan katlanıyorum, çünkü kaynağı sizsiniz hepsinin...''

Hiç yorum yok: