27 Aralık 2012 Perşembe

Bir Bilimadamının Romanı / Oğuz Atay

‘’Bir makalesinde Mustafa İnan soruyor : ‘Aklın, hareketlerimizin tek rehberi olabilir mi?
“İnsanların zihnî faaliyetleri geliştiği nispette içgüdüleri bir daralmaya uğramış, daha doğrusu geri itilmiştir. İnsanların ilk devrelerine ait içgüdülerin çoğu bugün iz olarak mevcuttur.
“İçgüdülerin geciktirilmesi ve aklın gelişmesi, ilim ve tekniğin doğmasına sebep olmuş, hayat mücadelesinde insan, eksik beden kabiliyeti ve silahını aklı sayesinde temin ederek bugünkü seviyeye ulaşmıştır… İnsan önce etrafını ve bilhassa cansız âlemi inceleyerek ilimleri geliştirmiştir. Cansız âlemdeki bu gelişme yalnız aklın bir zaferi olmuştur. Ne yazık ki benzer gelişme manevi bilginler alanında beklenildiği kadar olmamıştır. Bugün, biyoloji ile fizik kadar gelişmiş bir durumda değildir. Psikoloji ve sosyolojiye ait gelişmeler, diğer pozitif bilimler yanında çok geri durumdadır. İktisadi hayatla ilgili kanunlardan pek azı bilinmektedir. Diğer sahalarda büyük zaferler kazanan insan zekâsı, bu sahada büyük yenilgiye uğramış ve zaafını kapatmak için çeşitli spekülâsyonlara sapmak zorunda kalmıştır. İlim yoluyla çözemediği olaylar hakkında bir takım ‘doktrin’ , ‘prensip’ ve kaideler koymaya kalkmıştır. Buna sebep aklın kendine has olan tembellik ve kolaya sapma temayülüdür. Zor gördüğü bilgi alanlarında yorulan aklın kurtuluşu ve ümidi basit olan prensiplerdir. “Peki, çözüm nedir?”
“Aklın yanında hikmet dediğimiz yüksek bilgi kabiliyetine de yer vermek lazımdır. Hikmet, bu âlemin olaylarına, onun üstüne çıkarak mütevazı bir şekilde bakmak, aralarındaki iç ahengi sezmek, aşk ile realitenin derinliğine nüfuz etmektir.
“Bu anlamda bir şair, bir hakim, bir mutasavvıf ve veli, âlimden çok daha derin olarak realiteye ulaşabilir. Kim iddia edebilir ki bugün Einstein, Mevlana’dan daha çok tabiat sırlarına erişmiştir?”

Hiç yorum yok: