Be-târ-i her mûyeş tûde tûde ‛anber-i ter
Be-çîn-i her zülfeş nâfe nâfe müşg-i Tatar
Nemek be-gonca biyâ-kende kîn me-râ hande
Şeker zi-la‛l-i perâkende k’în me-râ güftâr
Ruheş şakîk ve lâkin şakîk-i ‛âliye-hat
Lebeş ‛akîk ve lâkin ‛akîk-i şeker-bâr
Hezâr silsile-i rehzen zi-cevr-i pür-şikeneş
Hezâr Bâbil-i efsûn zi-çeşm-i pür zi-humâr
Vefâ vü mihreş çün sabr-ı ‛âşıkân endek
Cefâ vü cevreş çün şevk-i bî-dilân bisyâr
Bereş çe gûyem beh beh tabak tâbak nesrîn
Ruheş çe hvânem bah bah çemen çemen gülnâr
Abîr-turre vü kâfûr-rûy u ‛anber-hâl
Bahâr-çehr u sanbû-kad benevşe-‛izâr
Ferişte-tıynet ü hurşîd-rûy u subh-cemâl
Melek-tabî‛at u hûrîveş ü perî-ruhsâr
Çünû ne servi der-Gatkar ne der-Keşmir
Çünû ne mâhî der-Kâşgâr ne der-Ferhâr
Saçının her telinde buram buram taze anber, zülfünün her
kıvrımında nafe nafe Tatar miski.
Goncaya tuz serper guya ki bu benim gülüşümdür, lalinden
şeker saçar, guya ki bu benim konuşmamdır.
Yüzü şakayık çiçeği gibi ancak güzel kokulu, dudağı akik
taşı renginde ama şeker yağdıran bir akik.
Kıvrım saçları binlerce zalim gece haydutu, mest gözlerinin
her bakışı binlerce Babil sihri.
Mihri ve vefası aşıkların sabrı gibi az, cefa ve cevri de
onların şevki gibi çok.
Sinesine ne diyeyim ki, tabak tabak nesrin gülü, yüzüne
de ne isim vereyim ki çimenlikler dolusu gülnar.
Esmer saçlı, kafur yüzlü ve anber benli, bahar çehreli,
sanavber boylu ve menekşe yanaklı.
Melek yaratılışlı, güneş yüzlü, sabah çehreli, melek
huylu, huri gibi, peri yüzlü.
Onun gibi ne Katgar’da ne de Keşmir’de bir selvi var. Ona
benzer ne Kaşgar’da ne de Ferhar’da bir ay vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder