7 Eylül 2012 Cuma

SEYYİD AZİM ŞİRVÂNÎ-TEZKİRETÜ’Ş-ŞU’ARÂ


Be-târ-i her mûyeş tûde tûde ‛anber-i ter
Be-çîn-i her zülfeş nâfe nâfe müşg-i Tatar
Nemek be-gonca biyâ-kende kîn me-râ hande
Şeker zi-la‛l-i perâkende k’în me-râ güftâr

Ruheş şakîk ve lâkin şakîk-i ‛âliye-hat
Lebeş ‛akîk ve lâkin ‛akîk-i şeker-bâr

Hezâr silsile-i rehzen zi-cevr-i pür-şikeneş
Hezâr Bâbil-i efsûn zi-çeşm-i pür zi-humâr

Vefâ vü mihreş çün sabr-ı ‛âşıkân endek
Cefâ vü cevreş çün şevk-i bî-dilân bisyâr

Bereş çe gûyem beh beh tabak tâbak nesrîn
Ruheş çe hvânem bah bah çemen çemen gülnâr

Abîr-turre vü kâfûr-rûy u ‛anber-hâl
Bahâr-çehr u sanbû-kad benevşe-‛izâr

Ferişte-tıynet ü hurşîd-rûy u subh-cemâl
Melek-tabî‛at u hûrîveş ü perî-ruhsâr

Çünû ne servi der-Gatkar ne der-Keşmir
Çünû ne mâhî der-Kâşgâr ne der-Ferhâr



Saçının her telinde buram buram taze anber, zülfünün her kıvrımında nafe nafe Tatar miski.

Goncaya tuz serper guya ki bu benim gülüşümdür, lalinden şeker saçar, guya ki bu benim konuşmamdır.

Yüzü şakayık çiçeği gibi ancak güzel kokulu, dudağı akik taşı renginde ama şeker yağdıran bir akik.

Kıvrım saçları binlerce zalim gece haydutu, mest gözlerinin her bakışı binlerce Babil sihri.

Mihri ve vefası aşıkların sabrı gibi az, cefa ve cevri de onların şevki gibi çok.

Sinesine ne diyeyim ki, tabak tabak nesrin gülü, yüzüne de ne isim vereyim ki çimenlikler dolusu gülnar.

Esmer saçlı, kafur yüzlü ve anber benli, bahar çehreli, sanavber boylu ve menekşe yanaklı.

Melek yaratılışlı, güneş yüzlü, sabah çehreli, melek huylu, huri gibi, peri yüzlü.

Onun gibi ne Katgar’da ne de Keşmir’de bir selvi var. Ona benzer ne Kaşgar’da ne de Ferhar’da bir ay vardır.

Hiç yorum yok: