22 Şubat 2013 Cuma

Değişim / Franz Kafka







‘’Bir sabah tedirgin düşlerden uyanan Gregor Samsa, devcileyin bir böceğe dönüşmüş buldu kendini. Bir zırh gibi sertleşmiş sırtının üzerinde yatıyor, başını biraz kaldırınca yay biçiminde katı bölmelere ayrılıp bir kümbet yapmış kahverengi karnını görüyordu; bu karnın tepesinde yorgan, her an kayıp tümüyle yere düşmeye hazır, ancak zar zor tutunabilmekteydi.

Vücudunun kalan bölümüne oranla acına...cak kadar cılız bir sürü bacakçık, ne yapacaklarını şaşırmış, gözlerinin önünde aralıksız çakıp sönüyordu.

Odası, biraz fazla küçük olmakla beraber tastamam bir insan odasıydı ve enikonu aşinası bulunduğu dört duvar arasında sessiz sakin duruyordu. Ambalajlarından çıkarılmış kumaş örneklerinden bir koleksiyonun yayıldığı masanın üzerine - Samsa bir firmanın pazarlamacılığını yapıyordu - kısa süre önce resimli bir dergiden kesip altın yaldızlı şirin bir çerçeveye geçirdiği bir resim asılmıştı. Başında kürk şapka, boynunda yılan biçimindeki uzun kürk atkıyla dimdik oturmuş bir kadın, kollarının dirsekten aşağı bölümlerinin içinde kaybolduğu ağır bir manşonu yukarı kaldırarak seyircilere doğru uzatmıştı resimde.

Gregor'un gözü pencereye kaydı; havanın kapalı olduğunu anlayınca - çinko denizlik üzerine düşen yağmur tanelerinin tıpırtısı işitiliyordu - enikonu bir hüzün çöktü içine. En iyisi biraz daha uyuyup bütün bu sersemce düşünceleri unutmak, diye geçirdi içinden. Ancak, hiç de gerçekleşecek gibi değildi bu; çünkü sağına yatmaya alışmıştı, oysa şimdiki durumunda sağ tarafına bir türlü dönemiyordu. istediği kadar güçlü bir hamleyle kendini o tarafa atsın, her defasında sallanıp sallanıp yine arka üstü düşüyordu. Belki yüz kez denedi, havada debelenen bacaklarını görmemek için gözlerini yumdu; ama sonunda böğrüne şimdiye dek asla duymadığı hafif ve künt bir ağrının saplandığını hissedip vazgeçti.

'Hay Allah!'-diye düşündü. 'Ne zahmetli bir meslek seçmişim kendime. Gün yok ki, yolda olmayayım. Burada, firmadaki asıl işler, gezilerde katlandığım kadar telaş ve tedirginlikle dolu değil. Üstelik bu baş belası yolculuklar; aktarma trenlerini kaçırmamak için çektiğim sıkıntılar, rasgele yenen berbat yemekler, boyuna değişik insanlarla düşüp kalkmalar, asla bir süreklilik, asla bir içtenlik kazanamayan ilişkiler. Şeytan görsün hepsinin yüzünü!' Ansızın yukarıda, karın bölgesinde hafif bir kaşıntı duydu; başını daha iyi kaldırıp bakmak için, sırtüstü yavaş yavaş karyolanın ayağına yaklaştı. Kaşınan yeri gördü derken; baştan aşağı küçük ve beyaz noktacıklarla örtülmüştü. Noktacıkların ne olabileceği konusunda karara varamadı, bir ayağıyla sözkonusu yeri yoklamak istedi, ama hemen yine vazgeçti; çünkü daha ayağını dokundurur dokundurmaz, bütün vücudunu bir ürperti kaplamıştı.

Sırtüstü kayarak eski durumunu aldı. 'Sabah erkenden bu yataktan kalkmalar yok mu', diye düşündü, 'adamı büsbütün serseme çeviriyor. İnsan dediğin uykusunu alacak. Başka pazarlamacılar bir haremdeki kadınlar gibi yaşıyor tıpkı. Örneğin, müşterilerden aldığım siparişleri firmaya iletmek için, kaldığım otele öğle öncesi bir ara döneyim desem, bu beyleri henüz kahvaltı masasının başında görürüm. Ama sen gel de, bizim patronun karşısında böyle davran; hemen kapı dışarı edilirsin.’’

Hiç yorum yok: