1 Aralık 2012 Cumartesi

Huzur / Ahmet Hamdi Tanpınar

Ne ölüm var,ne de hayat var.Biz varız.İkisi de bizde.Onlar,ötekiler sadece zaman aynasından geçen küçük,büyük arızalardı.Merihte bir dağ küçük bir patlayışla çöker.Ayda lav dereleri kurur.Kehkeşanın ortasında güneşte parlayan büyük buğday b
aşakları gibi,yeni güneş manzumeleri kurulur.Denizlerin dibinde mercan adaları doğar,yıldızlar aya karşı rüzgarların dağıttığı nisan çiçekleri gibi,bir renk ve atşe kıvılcımında dağılırlar.Kuş kurdu yer,bir ağacın kabuğunda yüzbin haşere tohumu birden açar,yüzbini birden toprağa karışır.Bunların hepsi kendiliğinden olan şeylerdi.Bunlar kainat dediğimiz,büyük,tek,emsalsiz incinin,o mücerret zaman çiçeğinin,zaman nergisinin üzerinde parlayan,onu vakit ve yer yer karartan akisleriydi.
Yalnız,insanoğlunda idi ki yekpare ve mutlak zaman,iki hadde ayrılıyor,içimizde bu küçük idare lambası,bu isli aydınlık çırpındığı,çok basit şeylere kendi mudil riyaziyesini soktuğu için,süreyi toprağa düşen gölgemizle ölçtüğümüz için,ölüm va hayatı birbirinden ayırıyor ve kendi yarattığımız bu iki kutbun arasında düşüncemiz bir saat rakkası gibi gidip geliyordu.İnsanoğlu zamanın mahpusu,onun dışına fırlamağa çalışan bir biçare idi.Onun içinde kaybolacağı geniş ve biteviye akan nehrinde herşeyle beraber akacağı yerde,onu dışarıdan seyre çalışıyordu.Onun için bir ıstırap makinesi olmuştu.
Bir itiliş,haydi ölümün ucundayız;herşey bitti.Madem ki sıfırın bütününü kırdık,adet olmağa razı olduk,bunu kabul etmek lazım.Fakat hız bizi kendiliğinden öbür hadde götürüyor;hayatın ortasındayız,onunla doluyuz,tekrar hızımızın oyuncağıyız;fakat bu sefer,bu sefer terazi mutlak surette ölüme doğru eğiliyordu.Bütün ıstıraplar kendi misilleriyle artacaklardı.


Hiç yorum yok: