4 Ekim 2012 Perşembe

Sezai Karakoç


ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla
tırmanmışlar surlarıma burçlarıma
kimi ırmaklardan yansıma
kimi kayalardan kırpılma
kimi öteki dünyadan bir çarpılma
içi ölümle dolu
dönen bir huni
doğarken güneş
kesilmiş ölü yüzlerden
bir mozayik minyatürlerden
dokunur tenimize
soğuk bir azrail ürpertisiyle ay
ve birden senin sesin gelir dört yandan
menekşe kokulu sütunlardan
komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan
gözlerine ait belgeler sunulur
ey aşkın kutlu kitabı
uçarı hayallere yataklık eden
peri bacalarının yasağı
gönlümün cellâdı acı mezmur
bana bıraktığın yazıt bu mudur?
ölüm geldi bana düğün armağanın gibi
senden bir gök
senden yıldızlar ördüler
ateş böcekleri
o gece dört yanıma
ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı
sen bir anne gibi tuttun ufukları
ve çocuklar gülle anne arasında
seninle güller arasında
tuhaf bir ışık bulup eridiler
çocuklar dağ hücrelerinde erdiler
aramızdaki sırra
bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar
gençlik monologları
seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından
bana getiren
yasamız vardı
öfkeyle yazardın sen bir yüzüne
ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben

Sezai Karakoç

Hiç yorum yok: