Aşk kalbe giren misafirdi,canı ecele teslime
eder gibi hicrana yükleyip,uğurladı.Ki aşık için ayrılığın yıkımı ölümün
yıkımından daha az korkunç değildir.
Ayrılık okuna galebe çalacak kalkan bulunmaz.O
gelir ve yaralar.Bir umut varsa aşık için,o umut tecelli edene kadar yaranın ne
kanı diner,ne sızısı.Ama ayrılık gelmişse ve bir umutta yoksa,ölümün kılavuzu
say hicranı.Gelir ve görünmez kapılardan kabre taşır aşığın bedenini.O kabirde
yaşanan da azap veren bir hasrettir.Hasret ki acımasız bir el gibi sarılır
boğaza,nefesleri boğar,takati keser,canı yağmalar.Ne dönen dünya kalır,ne gelip
geçen zaman.Tek hareket sinedeki hançerin hareketidir.Ve can artık sade bir
inleyiş,sade gittikçe genişleyen bir yaradır aşıkta.
Ayrılık ki,bütün tecellileri ölüme dair ıstıraplardır.
Evet,başa gelen bela büyük,iki aşık öyle bir
eleme,öyle bir çileye satıldılar ki,onlara sadece sinelerini yakıp kavuran bir
acı ve boğuk hıçkırıklar kaldı.Artık ne bir teselli gelebilir sabahlarla,ne bir
sığınak açılır gecede.Uyku bela,uykusuzluk bela.Çıkar yol yok,insafın adı
yok.Aşıkların sinesi,ıssız yarık topraklar gibi ve üzerinde aşığın canını yağma
eden gam atlıları tepinmekte.İki aşığın da kalbikaygıdan duracak gibi.
Birinin gönül aynasında bir gül
kırılmış,diğerinin aynasında bir bülbül kaybolmuş.Ve ne baharı zorla getirmek
mümkün,ne bülbüle can bağışlamak.
Sanki bütün cihan yasa gömülmüş.Geniş yeryüzü
öyle daralmış ki,aşıkların nefesleri arza sığmaz olmuş.İki aşıkta da hasta bir
gönül,bükülü boyun,kırk yaralı bir kalp ve elem.
Pervaneleri dağıtılmış,kendi kendine hüzünle
yanan bir mum gibi eriyerek şöyle sayıklıyorlar:’’Ey felek,ayrılık hançeriyle
yaraladığın kalbi nasıl tarif edeyim?Dilim kuru,dudaklarım yanmakta.Sürgüne
reva görülen cana nasıl sabredeyim?Rüzgar değilim ki gazelimi yüklenip
gideyim.Gül değilim ki başka baharda açayım.Sen gel ey felek.Sırrının
girdabından kendin bahset.Madem öldürüyorsun,saklama artık.öldüğümü göster.’’
Tahir İle Zühre / Ateşe Yazgılı
Pervaneler
Münire DANİŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder