28 Şubat 2013 Perşembe

Edip Cansever

Boşversene sen niye beklemeli
Sıktı artık bu kent beni
Çekip gitmeliyim hiç düşünmeden
Bulmalıyım aradığım o yeri
Şiirmiş, bilgelikmiş her neyse
... Ne varsa benden kalsın geride
Kalsın o yalanlar, o yalan ilişkiler de
Ve ölümler ki sevdanın ikiz doğurduğu
Yetsin, taşımak istemiyorum hiçbirini yedeğimde
Nerdesin ey benim hergün yeniden doğan oğlum
Sevginin çoğul oğlu
Senin ülkende yalnız bütün özlemler
Bilirim yalnız orda, içtenlik, erinç, coşku
Bayrağındaki bir tek çiçekli dalla
Orda uçsuz bucaksız
Olanca görkemiyle bir erguvan imparatorluğu.

Öğrendim öğrenmesine, mutsuzluk da bir gelişmedir
Tanımadığım kentler, yüzler, hiç mi hiç tanımadığım
Oteller, genelevler, nar ağaçları
Dar sokaklar, eğri büğrü kaldırımlar
Satın alamadığım bir örtüye çeviren yalnızlığı
Ve bir yağmur öncesinde belli belirsiz
Üç beş çocuğun birbirini çağırdığı
Sopasını düşürdüğü bir dilencinin
Unutup gittiği sonra ses çıkarmadan
Anlaşılmaz mırıltılarla yokuş aşağı
İner gibi ben de
Örgüsünden başını kaldıran bir kadının
Gözlerinde
Nasıl binlerce rengin içinden sıyrılırsa dünya
Bulacağım elbette aradığım o yeri
Yıllar yılı tuttuğum aklımda
Hani salkımlar içinde bir ev vardı
Eski bir gemici feneri asılıydı kapısında
Duvarlarında uçan balıkların kurutulduğu
Yıkılmışsa ne yaparım bilmem ki
Eksilmiş gibi ağzımda bir dişim
Yerini dilimle oynaya oynaya
Dalar çıkarım elbet bambaşka sokaklara.

Geçerim kuduğum hayallerin altından
Bir gökkuşağının altından geçermiş gibi
Budakları kalın ellerimi andıran
Asmaların yanıbaşından
Yüzümde bir garajın tutulmaz akşamıyla
O geçimsiz akşamla
Ve mutlaka kayalardan doğmuş olan
Göğün mavi yapamadığı bir şahin
Başımın üstünde tek başına.

Kırmızı dallar, göğe uzanır çitler
Yıldızları birbirinden ayıran
Bilmez olur muyum hiç, mutluluk da bir gelişmedir
Yaşarken olsun, ölümle olsun, sonu ayrılığa varan
Ey gün batımı! benden duymuş olma bu yakınmayı
Bir gül bana kendini kopardı verdi
Daha dün akşam, daha dün akşam.

Yürek bir kez görür, sonra hep gözler görür
Ben onu yüreğimle görmüşüm anlaşılan
Çözüldü artık o büyü, yanımda
Sıcaklığı parmaklarımı acıtan bir haziran
Üstelik çoktan buldum aradığım o yeri
Tam yedi kez doğan güneşlerin altında
Bir yitip bir yükselen sıradağların ardından.

Yıkansam, yıkansam, hep o güneşlerle yıkansam
Dişleri tenime geçse yaz rüzgarlarının
İzine pek rastlamasam
Ama kalbini sert ve serin tutan bir denizciye
Bunu bir daha sorsam
Ne çıkar bir daha sorsam
Sonra hiç konuşmasam, sonra hiç konuşmasam
Ve bu yogun, bu üzünçlü yüreği
Benim değilmiş gibi, benim değilmiş gibi
Kimse görmeden şöyle bir yol kenarına bıraksam.

 

İslâm ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf/Nurettin Topçu

"En ağırbaşlı varlıklar mezar taşlarıdır. Onlar hepimizi kurtaracaklardır."

 

Beş Şehir/Ahmet Hamdi Tanpınar

"En iyisi, bırakalım hatıralar içimizde konuşacakları saati kendiliklerinden seçsinler. Ancak bu cins uyanış anlarında geçmiş zamanın sesi bir keşif, bir ders, hülasa günümüze eklenen bir şey olur. Bizim yapacağımız yeni, müstahsil ve canlı bugünün rüzgarına kendimizi teslim etmektir. O bizi güzelle iyinin, şuurla hülyanın el ele vereceği çalışkan ve mesut bir dünyaya götürecektir..."

27 Şubat 2013 Çarşamba

Sezai Karakoç

Dağılmış ve kendi kıyametini
Ve kendi onulmaz mahşerini yaşamışken
Nemrudun ateşinde yanmışken
Firavun suyunda boğulmuşken
Dört melek ve Kur'anla
... Peygamber soluğuyla
Dirildi Taha
Açtı sofrasını Mikâil
Nimetler sofrasını
Bal zeytin ve nardan
Su getirdi dağlardan pınarlardan
İlkin dudağını ıslattı bengisuyla Tahanın
Geçti bir eleğimsağma omuzlardan
Taşıyan o gülümsemesini Hızırın
Hızır güldü
Kur'anı Cebrail açtı
Sofrayı Mikâil açtı
Ölümü öldürdü Azrail
Sûrunu üfledi İsrafil
Dirildi Taha
İşte böyle dirildi Taha

Durun anlatayım size melekler
Tahayı nasıl dirilttiler
Anarak İsanın doğumunu
Anarak Muhammed Mustafanın doğumunu
Melekler
Tahayı dirilttiler

 

İradenin Davas/Nurettin Topçu






“Bu içsel terennüm, acının sonuna kadar gidenlerin orada kaderlerini kahramanca karşılayışlarıdır. ızdırabı alkışlamalarıdır. Şikâyet, saadet dilencisi halkın hâlidir; kaderin Allah tertibi olduğunu anlamayan gafillerin şaşkınlığıdır; beden...ine çok bağlı ölü ruhların ürpermesidir. Halbuki İbrahim Halilullah’ın ikbal’de gözü yok; Nesimî’nin deri parçasına ihtirası yok; Hallac’ın bir bedene ihtiyacı yok. Her inanma hareketinde sevilen bir ızdırap saklıdır.

Izdırap aşkın şahididir..."

 

Sahnenin Dışındakiler/Ahmet Hamdi Tanpınar

"İnsanın kendi hayatına istikamet verecek bir fikri bulması ne kadar güç… Ayakkabı değil ki, hazırını alayım. Şimdiye kadar hep kelimelerle ve bir de hadiselerle yaşadık. Kelimeler bizi sarhoş etti; hadiseler kafamıza vurarak uyandırdı. İnsanı, tarihi ve hayatın ihtiyaçlarını göremedik. Bize bir manivela lazım. Bu nedir? İşte düşüncem. Bazen kendimizi kafi derecede sevmediğimizi sanıyorum. Hele in...sanı, düşüncemin etrafında toplanacağı insanı bir türlü bulamıyorum. Kimin için yaşayacağım, kimin için çalışacağım? Bu nasıl bir mahluktur? Dünyası nedir? Ne düşünür? Nasıl yaşar? Ne yapar? Bunu bilmiyorum. Kaldı ki, hadiseler bu süratle giderse, bu insanı hiçbir zaman bulamayacağım gibi geliyor bana…"

26 Şubat 2013 Salı

Hikâyeler-Bir Yol/Ahmet Hamdi Tanpınar

"Ömrünü, ömrünü ne yaptın?" Ve ben bütün uzviyetimde bir yılan gibi gezen bu zehirli sesin tenbihi altında yapacağımı unutuyor, anı ve mekanı unutuyor, başta kendim olmak üzere her şeyden, yaşanmış ömrümden, gelecek senelerimden, bütün etrafımdan nefret ediyor, kaçmak, kaybolmak, kurtulmak istiyordum..."

 

Beyaz Gemi / Cengiz Aytmatov

“İşte oğlum, paranın sözünün geçtiği, tatlı sözün değerini yitirdiği yerde güzelliğin anlamı kalmaz”


Kültür ve Medeniyet/Nurettin Topçu

“Bu gün çarpışan iki zihniyetten biri, muayyen kitapların yazdığı şekilde düşünmeyeni, tenkit ve zekâ hürriyetini küfürle itham eden, serbest düşünmemekte dinî fayda arayan hurafeci zihniyettir. Diğeri ise, kendini inkılâpçı diye vasıflandırdığı halde, düşünüş tarzında ve metotlarında evvelkine nazaran hiçbir inkılâp yapmamış, filan veya falanın düşündüklerine aykırı fikirleri olanları millî kâfir... sayan, her vasıta ile, hem de medeni vasıtalarla fikirler katleden, kitap yakan kara kuvvetin taşıdığı zihniyettir. İkisinin de putları vardır; ikisi de fikir hürriyetine düşmandır. İkisi de hakikat inancına sahip olmayışın verdiği huzursuzlukla saldırıcı, ikisi de insanlığa hürmetsizdir. İkisi de maddi şekil veya hareketlerle, maddi zorlukları kullanarak mabutlarına uzanan putperestlerdir.”

 

25 Şubat 2013 Pazartesi

Türkiye’nin Maarif Davası/Nurettin Topçu

“Aklın prensipleriyle ilahi hakikatleri kavramaya çalışmak, boşuna gayret olduğu gibi aklın anlamaktan aciz olduğu dini hakikatlerin inkarı da, aklın sınırlarını bilmeyişten ileri gelen kibirle cehalet karışığı bir şaşkınlıktır. Akıl belki bir merdivendir; akılsızlıkla
Allah’a varılmaz. Ancak akıl merdiveninin bütün basamakları aşıldıktan sonra onu bırakıp kalp ve ilham kanadının açılmasına ihtiyaç vardır. Aşk yolunda yürüyerek değil, uçarak ilerlenir. Aşk ile ulaşılan bu içsel halin, sadece bir temaşa olduğu zannedilmesin.
O bizde zaman, hayat ve hareket olur; eşyanın gerçeğini gölgede bırakan bir gerçek olur..."

 

Edebiyat Üzerine Makaleler/Ahmet HamdiTanpınar



"Eski Tuna akıncılarının torunu Yahya Kemal, bu sade defne dalı ve sarmaşıkla beslenen asi ata, kafiyelerinin altınından öyle murassa bir gem yaptı ki, şimdi artık kendisinden ayrılamıyor."

Afrikalı Leo / Amin MAALOUF

Talih sana güldü genç dostum.Sanki oğlummuşsun gibi senin adına mutlu oldum. Fakat kendine göz kulak ol. Çünkü varsıllık ve güç, sağduyunun düşmanıdır. Bir buğday tarlasında kimi başakların dik durduğunu, kimilerinin de boyun büktüğünü görmüyor musun? dik duranların içi boştur. Öyleyse, seni bana getiren, ve böylece Tanrı'nın yardımıyla sana varsıllık yollarını açan alçakgönüllülüğü elden bırakma.


24 Şubat 2013 Pazar

AHMET TELLİ






GÜLÜŞÜN EKLENİR KİMLİĞİME

Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
... yarım kalan bir şiir belki de

Aykırı anlamlar arayıp durma
güz bitip sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur zaman her gece

Her gece yeni bir savaş baslar
acı ses olur, ses deli yağmur

Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim sokağı devriyeler basar
Bir de gülüşün eklenir kimliğime.

Var Olmak/Nurettin Topu

"Üç türlü insan Allah’tan uzaktır: Rahatlarını hesaplayarak hizmetten kaçanlar (hizmet ehli olmayanlar), duygulu olduklarını ileri sürüp de sefalet sahnelerinden uzak duranlar, sefil ruhlarda feyz arayanlar."

 

Yaşadığım Gibi/Ahmet Hamdi Tanpınar

"Hakikî hayat, Hayyam'ın şiirlerindeki destiler gibi ölümün elinde yoğrulur, aşkın ateşinde pişer ve tam kıvamını bulduğu zaman yine ölüm onu ebediyetin kucağına atar."

 

Yaşamın Ucuna Yolculuk / Tezer Özlü






“Sen tüm kentten daha yalnızdın. Okyanus gibi bir yalnızlık.”
“Kent sokaklarında çıkan her benlik değiştirilmiş, takınılmış bir kişilik değil mi? Duvarlar gerisinde en çok kendimiz olmuyor muyuz? En çok duvarlar arasında direnmiyor, en çok duvarlar ardında hissetmiyor muyuz?”


“İnsan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. O denli doyumsuzdur.”
... “Çocukluğumda yeryüzünün sonsuzluğunu algılayabiliyordum, ama yaşlı kadınların yalnızlığını değil.”


“Doğanın, yaşamın, düşlerin, duyguların bana sunabildiğinden daha çoğunu yaşamam, daha çoğunu algılamam gerek. Her nesneyi, her canlıyı, herhangi bir insanı, anlık bir görüntüyü yaşantıya dönüştürmeliyim. Yaşamı büyütmek, kendimce geliştirmek, derinleştirmek, genişletmek, rüzgarlarla estirmek, yağmurlarla yağdırmalıyım. Ta ki kendimi canlı ya da cansız, doğmuş ya da doğmamış tek bir nokta olarak görene dek.”
“Sınırlar kadar hiçbir kısıtlamadan sıkılmadım ve kendi sınırlarım içinde sınırsızlığımı kurdum. Hiç değilse bana özgü bir sınırsızlık, kendi suskun, kendi çığlığımın sınırsızlığı.”


“Sen günlere bir şeyler getirmedikçe, günler sana hiçbir şey getirmiyor.”
“Boş bir caddede yürüme olanağı bile yok. Her köşe, her cadde öyle dolu, öyle dolu ve bu doluluk oranında öyle boş, öyle boş ve öyle boş ki…”


“Sürekli gitmek istemek de, bir yerde, hiçbir yerde olmak istemek değil mi?”

“Ben köylüleri köylerde seviyorum. Kentlerin köy davranışlarını bırakmayan köylüler tarafından sarılması tedirgin ediyor beni. Köylerin de kentliler tarafından sarılması. Her ikisi de çarpık bir gelişme.”


“Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey, benim gerçeğimle bağdaşmayan bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böyle saptadığınız için ben de eriştim… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki…”
“Toplum dedikleri kitlenin bir aradaki dayanılmaz yabancılaşmasını sanki kimse algılamıyor.”


“Hiçbir şeyin değişmeyeceği umutsuzluğuna kapıldığım kısa anlar kadar korkunç ve umutsuz anlar tanımıyorum.”


“Kendimi kavrayamazsam, tüm varoluşumu yitirmişim demektir.”

“Ne vatandaş, ne halk, ne de küçük burjuva olmadığımı biliyorum. Bu ufacık tanımlama bile bana direnç veriyor.”


“Kendi sınırsızlığım içinde yalnız kalmaktan korkuyordum ve bir insanın sınırlarına gereksinmem vardı. Oysa şimdi kendi sınırsızlığım içinde, yaşamı her zamankinden daha derin algıladığıma göre, bundan sonra hiç korkmamaya kararlıyım. İnsanın kendi yükünü taşıması, diğerlerinin yükünü taşımasından daha rahatlatıcı.”

“Doğanın, dağların, güneşin, bulutların mevsimlerle büründüğü griliklerin zaman zaman insanı okşayan rüzgarların düşmanı olmalı kenti oluşturanlar. Doğayı taşa dönüştürmüşler. İnsanı, yalnız eliyle biçimlendirilenin içine kilitlemişler.”

23 Şubat 2013 Cumartesi

Huzur /Ahmet Hamdi Tanpınar

“Hazin tarafı şu ki bu cins azapları bütün dünya bir asır evvel yaşadı. Hegel, Nietzsche, Marx geldiler, geçtiler. Dostoyevski Suad’dan seksen sene evvel bu azabı çekti….Suad’ı itham etmiyorum. Fakat onun meselelerinin bugünümüzün, kendi günümüzün çerçevesine giremeyeceğini söylüyorum.”

İslam ve İnsan / Nurettin TOPÇU






“Hizmet, ruh olarak nefsinden taşıp başka insanlara yayılmak suretiyle, Allah’ı aramaktır. Her samimi ve menfaatsiz hizmet, hareketlerimizle Allah’ın aranmasıdır. Biz dünyanın bunca hevesleri ve meşguliyetleri içinde Allah’ı unutuyoruz. Bizdeki nefs de onun lütfu olduğu halde nefs ile ona karşı geliyoruz. Zaman zaman da onu reddediyoruz. Hareketlerimizde görülen bu sefalet, dünyaya gelişimizin man...asını yok edebilecek kadar hazindir. Bu felaketten bizi kurtaran, selamet ve hakikat yolunu önümüzde açan ilahi lütfu, bize bağışlanan hizmet gücüdür. Kullarına hizmetle ancak Allah’‘a yaranıyor ve kalbimizdeki ümit kapısını onunla açabiliyoruz. Bütün isyan olan halimizden taşan günahlar hizmetle siliniyor, hizmetle af ediliyoruz. ‘’

Son Kuşlar / Sait Faik Abasıyanık


"... Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikayesi."



22 Şubat 2013 Cuma

ELVEDA

ELVEDA

Değişim / Franz Kafka







‘’Bir sabah tedirgin düşlerden uyanan Gregor Samsa, devcileyin bir böceğe dönüşmüş buldu kendini. Bir zırh gibi sertleşmiş sırtının üzerinde yatıyor, başını biraz kaldırınca yay biçiminde katı bölmelere ayrılıp bir kümbet yapmış kahverengi karnını görüyordu; bu karnın tepesinde yorgan, her an kayıp tümüyle yere düşmeye hazır, ancak zar zor tutunabilmekteydi.

Vücudunun kalan bölümüne oranla acına...cak kadar cılız bir sürü bacakçık, ne yapacaklarını şaşırmış, gözlerinin önünde aralıksız çakıp sönüyordu.

Odası, biraz fazla küçük olmakla beraber tastamam bir insan odasıydı ve enikonu aşinası bulunduğu dört duvar arasında sessiz sakin duruyordu. Ambalajlarından çıkarılmış kumaş örneklerinden bir koleksiyonun yayıldığı masanın üzerine - Samsa bir firmanın pazarlamacılığını yapıyordu - kısa süre önce resimli bir dergiden kesip altın yaldızlı şirin bir çerçeveye geçirdiği bir resim asılmıştı. Başında kürk şapka, boynunda yılan biçimindeki uzun kürk atkıyla dimdik oturmuş bir kadın, kollarının dirsekten aşağı bölümlerinin içinde kaybolduğu ağır bir manşonu yukarı kaldırarak seyircilere doğru uzatmıştı resimde.

Gregor'un gözü pencereye kaydı; havanın kapalı olduğunu anlayınca - çinko denizlik üzerine düşen yağmur tanelerinin tıpırtısı işitiliyordu - enikonu bir hüzün çöktü içine. En iyisi biraz daha uyuyup bütün bu sersemce düşünceleri unutmak, diye geçirdi içinden. Ancak, hiç de gerçekleşecek gibi değildi bu; çünkü sağına yatmaya alışmıştı, oysa şimdiki durumunda sağ tarafına bir türlü dönemiyordu. istediği kadar güçlü bir hamleyle kendini o tarafa atsın, her defasında sallanıp sallanıp yine arka üstü düşüyordu. Belki yüz kez denedi, havada debelenen bacaklarını görmemek için gözlerini yumdu; ama sonunda böğrüne şimdiye dek asla duymadığı hafif ve künt bir ağrının saplandığını hissedip vazgeçti.

'Hay Allah!'-diye düşündü. 'Ne zahmetli bir meslek seçmişim kendime. Gün yok ki, yolda olmayayım. Burada, firmadaki asıl işler, gezilerde katlandığım kadar telaş ve tedirginlikle dolu değil. Üstelik bu baş belası yolculuklar; aktarma trenlerini kaçırmamak için çektiğim sıkıntılar, rasgele yenen berbat yemekler, boyuna değişik insanlarla düşüp kalkmalar, asla bir süreklilik, asla bir içtenlik kazanamayan ilişkiler. Şeytan görsün hepsinin yüzünü!' Ansızın yukarıda, karın bölgesinde hafif bir kaşıntı duydu; başını daha iyi kaldırıp bakmak için, sırtüstü yavaş yavaş karyolanın ayağına yaklaştı. Kaşınan yeri gördü derken; baştan aşağı küçük ve beyaz noktacıklarla örtülmüştü. Noktacıkların ne olabileceği konusunda karara varamadı, bir ayağıyla sözkonusu yeri yoklamak istedi, ama hemen yine vazgeçti; çünkü daha ayağını dokundurur dokundurmaz, bütün vücudunu bir ürperti kaplamıştı.

Sırtüstü kayarak eski durumunu aldı. 'Sabah erkenden bu yataktan kalkmalar yok mu', diye düşündü, 'adamı büsbütün serseme çeviriyor. İnsan dediğin uykusunu alacak. Başka pazarlamacılar bir haremdeki kadınlar gibi yaşıyor tıpkı. Örneğin, müşterilerden aldığım siparişleri firmaya iletmek için, kaldığım otele öğle öncesi bir ara döneyim desem, bu beyleri henüz kahvaltı masasının başında görürüm. Ama sen gel de, bizim patronun karşısında böyle davran; hemen kapı dışarı edilirsin.’’

Uzun Hikâye / Mustafa Kutlu


‘’Ancak hayat dediğin nedir ki? Anlaşılmaz bir sır. Kurduğumuz düzen hep böyle sürüp gidecek sanırız. Birden ip kopar, ışık söner, herşey darmadığın olur…”



Ahlâk Nizamı / Nurettin Topçu

“İslâm’ın istediği her mahallesinde bir milyonerin türediği zenginlerin cemiyeti değildir.” Çünkü İslâm’ın emri, “zenginlerin malında fakirlerin hakkı vardır” ve “Ey müminler. Ancak
nafakanız size helâldir” biçimindeki emirlerdir..."

 

Saatleri Ayarlama Enstitüsü / Ahmet Hamdi Tanpınar


Yazık ki bunun için yeter derecede iradeli değildim. Zaten hiçbirimiz
değildik. Halbuki irade her şeydi. Hiç olmazsa Doktor Ramiz’e
göre irade, psikanalizin yanı başına konabilecek hayatı tıpkı
bir kralın kıraliçesi gibi onunla paylaşmağa l...âyık tek şeydi. Bütün
büyük filozoflar ondan bahsederlerdi. Ve tabiî hemen arkasından
bir yığın isim geliyordu. Bir yığın isim ki iradenin ta kendisi idiler:
Nietzsche, Schopenhauer... Ve Doktor Ramiz bütün bunları behemehal okumuş olduğuma inandığı için hepsinden bana üstü kapalı misaller veriyor, sonra kitaplardan aldığı bu misalleri günlük hayata, kendi hayatına, benim hayatıma, memleket meselelerine tatbik ediyor ve oradan tabiatıyla Alman musikîsine geçiyorduk. Doktor Ramiz’e göre -sonradan Almanya’da okuyanların çoğunda bu hâli gördüm-Beethoven’i hemen hemen bizim sokağın arkasında oturan bir adam gibi behemehal tanımaklığım lâzım geliyordu. Wagner’e gelince o mutlaka ikimizin de akrabasıydı. Çok defa Dokuzuncu Senfoni’nin korosu ile veyaTenhauser’in marşıyle biten konuşmalardan sonra doktorun ferdî hâtıraları başlardı. O da bitince
doktor birdenbire ayağa kalkar, tıpkı mutlak boşluğun karşısına
dünyayı yaratmak iradesiyle dikilen bir tanrı gibi karşıma geçer,
yokluktan her şeyi çekecek büyük ve sihirli kelimeyi tekrar ederdi:

- İrade... derdi. Anladınız ya! İrade... Her şey bu kelimededir.